Çalışkanoğlu, Farkındalık düzeyi arttıkça koçluğa olan ihtiyacın da arttığını düşünüyorum
ACC Profesyonel Koç ve Mentör Çiğdem Çalışkanoğlu, “Farkındalık düzeyi arttıkça koçluğa olan ihtiyacın da arttığını düşünüyorum.”
,
Kalbinin güzelliği yüzüne yansımış desem kesinlikle çok yerinde bir tabir olur. On parmağında on marifet adeta… Çok başarılı bir iletişimci ve PR danışmanı, aynı zamanda yine çok başarılı bir Koç ve Mentör. Bu başarılı kariyerin ardında ise “her şeyi nasıl iyiliğe çevirebilirim, insanlara ve tüm canlılara nasıl faydam dokunur” düşüncesi var ki, ben bu yönüne hayranım. İşte o isim Çiğdem Çalışkanoğlu… Kadın girişimcilerin ve kadın emeğinin görünür hale gelmesi için sosyal medyadan paylaşım desteği sağlıyor. Pekçok evsiz hayvan dostumuza kol kanat geriyor. Gençleri destekleyecek ve cesaretlendirecek projeler geliştirme çalışmaları yürütüyor. Bunlar sadece bir kısmı tabii… Ayrıntıları yaptığımız keyifli röportajdan okuyabilirsiniz.
Sizi tanıyabilir miyiz? Çocukluğunuz, hayalleriniz, eğitim ve kariyer hayatınız…
13 Ağustos 1977 doğumluyum. Dört kardeşten ikincisiyim, bir ağabeyim ve benden küçük iki erkek kardeşim var. Annem Antakyalı; PTT’den emekli memur, babam ise Malatyalı ve emekli polis memuru. Ailemin memuriyeti sebebiyle Konya’da doğmuşum ama nüfus cüzdanım Karabük’te çıktığı için doğum yerim Karabük olarak görünüyor. Ben ve kardeşlerim Antakya’da büyüdük. Renkli ve çok zengin bir kültürün içinde tam bir Doğu Akdenizli olarak. Nerelisin sorusunun cevabı ben de hep Antakya’dır bu yüzden.
ALDIĞIM HER ŞEYİ HAYATA GERİ VERMEK, TOPLUMA KATKI SAĞLAMAK VE DAHA ÇOK İNSANA ULAŞMAK İÇİN KİTAP YAZMAK İSTİYORUM.
Hayallerimin arasında kitap yazmak var, çünkü hayattan aldığım her şeyi hayata geri vermek, topluma katkı sağlamak ve daha çok insana ulaşmak için çocukluğumdan beri hayalini kurduğum şey bu.
Eğitimim halkla ilişkiler ve reklamcılık üzerine olsa da ben çok uzun yıllar uluslararası lojistik ve dış ticaret gibi sektörlerde, orta ve üst düzey yöneticilik yaptıktan sonra birkaç yıl da serbest ticaretle uğraştım. Son iki – iki buçuk yıldır sahip olduğum birikimi daha farklı bir alanda kullanmak amacıyla profesyonel koçluk ve kişisel gelişim üzerine ciddi eğitimler aldım. Şu anda kurumsal ve kişisel olarak, Marka İletişim ve Pr Danışmanlığı ile Profesyonel Koçluk ve Mentörlük yapıyorum. Bunun yanı sıra elimden geldiğince saygı duyduğum mecralarda yazılar yazmaya çalışıyorum. Yoğun bir çalışma hayatım var anlayacağınız.
Profesyonel koçluk yapıyorsunuz, pekiyi nedir koçluk, kimler koç olabilir?
Koçluk, kişilerde farkındalık yaratarak, kişinin kendi içsel kaynaklarını bulmasına ve bunları doğru kullanmasına yardımcı olan bir sistemdir. Bundan dolayı da koçluk, kişinin, kendini daha iyi tanımasını, kendisini sınırlayan inançlarından arınmasını ve yine kendisi için en doğru sonucu bulmasını sağlar.
İç motivasyonu yükselen kişi, farkındalık yaşadığı konuları, değiştirmek ve dönüştürmek için, hedefler belirler ve bu hedeflere ilerlemeye başlar. Bu noktada koçluk, terapistlerden farklı olarak geçmiş travmalara değil, şimdiki zaman ve geleceğe odaklı çalışır.
Profesyonel bir koç; kişilerin, şu anda bulunduğu noktadan, ulaşmak istedikleri hedefe doğru giden yolda, kendilerine eşlik eder.
Koçun görevi, kişiye karmaşık gelen ve çözmekte zorlandığı konularla ilgili ayna tutmaktır.
Kişilerin, performanslarını iyileştirmelerine, kişisel farkındalıklarını artırmalarına, hedeflerine ulaşma yollarını seçmelerine ve bu hedefleri gerçekleştirmelerine hizmet etmek isteyen herkes, iyi bir eğitim aldıktan sonra Koç olabilir.
İnsanlar hangi durumlarda koçluk hizmetine başvurabilirler.
-Bireyin ya da işletmelerin mevcut fırsatlar veya zorluklarının değerlendirilmesi.
-Bireyin ya da işletmelerin ilerlemek istedikleri herhangi bir hedef.
-Kişinin değiştirip, dönüştürmek istediği herhangi bir davranışının olması.
-Kişinin, güçlü yönlerini belirlemek ve kendisini daha iyi tanımak istemesi.
-Acil ve zorlayıcı bir konu ya da heyecanlandıran bir kazanım olduğunda.
-Kişinin net ve açık bir şekilde karar verememesi.
-iş ve yaşam dengesinin istenmeyen sorunlar yaratması.
-Gelişime açık yönlerin değerlendirilmesi.
-Bilgi, beceri, güven ya da kaynaklarda var olan eksikliklerin kişiyi zorlamaya başlaması.
-Yaşam kalitesinin artırılması.
-Alternatif yollar görmek ve bunların test edilmesine ihtiyaç duyulması.
-Ulaşmak istenen hedefleri keşfetmek, netleştirmek ve uyum sağlanması.
PANDEMİ BİZLERE, DAHA ÖNCE HİÇ BİLMEDİĞİMİZ YEPYENİ FARKINDALIKLAR KAZANDIRMASININ YANI SIRA, DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMÜ DE ÖĞRETTİ.
Pandemi döneminde insanlarda koçluk hizmeti gereksinimi arttı mı?
Kesinlikle arttı çünkü pandemi bizlere, daha önce hiç bilmediğimiz yepyeni farkındalıklar kazandırmasının yanı sıra, değişim ve dönüşümü de öğretti. Bir şekilde bu değişime uyumlanmamız gerekti. Koçluk, değişim, dönüşüm ve konfor alanından çıkma üzerine çalışan bir sistemdir. Bu her zaman kolay bir şey değildir çünkü alışkanlıklarımızın değişmesi uzun zaman alır. Bu anlamda koçluk hizmeti almak doğru bir yaklaşımdır. Farkındalık düzeyi arttıkça koçluğa olan ihtiyacın da arttığını düşünüyorum.
HERKESİN KENDİ İÇ MOTİVASYON YÖNTEMLERİNİ KENDİSİNİN BULMASI GEREKİR ÇÜNKÜ KENDİNİ EN İYİ TANIYAN YİNE KİŞİNİN KENDİSİDİR.
pandemide enerjisi iyice düşen kişilerin sayısı günden güne artıyor. Bu enerjiyi ve hayat motivasyonunu yükseltmek için altın değerinde önerileriniz vardır mutlaka. Bizimle de paylaşır mısınız?
Aslında koçluk sisteminde öğüt ve tavsiye vermek yoktur çünkü bu kişiyi bir şekilde yönlendirmek demek olur. Yani manipüle eder. Herkesin kendi iç motivasyon yöntemlerini kendisinin bulması gerekir çünkü kendini en iyi tanıyan yine kişinin kendisidir. Koçun görevi, o yolda kişiyle beraber yürümektir. Kişiye veya konuya değil, kişiyle koçluk yapılır.
Bu şunun gibi bir şey; nasıl ki her bireyin parmak izi bir diğerinden farklı ve eşsiz ise, ruhu da, hayatındaki dinamikler de, motive olduğu şeyler de birbirinden farklıdır. O sebeple bu anlamda herkesi örtecek genel bir örtü yoktur.
İlle de tavsiye etmem gerekirse; farkındalıklarımızı artırmak için çaba sarfetmek, sürekli yeni bir şey öğrenmeye gayret etmek, öğrenen zihinde kalmak, empati duygumuzu geliştirmek, kendimize karşı daha az acımasız olup, özşefkat, özdeğer, özsaygı gibi değerleri gözeterek kendimize önem vermek ve kendimizi sevmek olur
Sizi yakından takip ediyorum ve özellikle kadına yönelik; yardım kampanyaları, farkındalık projeleri ve destek projeleri oluşturuyorsunuz. Şu an hangi projeler var anlatabilir misiniz?
Elimden geldiğince katkı sağlamaya çalışıyorum diyelim. Şu anda kadın emeğine gereken değerin verilmesi ve kadın girişimcilerin daha görünür hale gelebilmesi için paylaşım desteğinde bulunuyorum. Onların hikayelerini anlatmaya çalışıyorum. Buna ek olarak neler yapabilirim diye düşünüyorum. Belki kadın girişimcilere yönelik, marka oluşturma, satış, PR,sosyal medya kullanımı, halkla ilişkiler ve reklam gibi konularda ücretsiz minik eğitimler verebilirim. Haftanın bazı günleri zoom üzerinden online ücretsiz eğitimler gibi.
Henüz nasıl organize edebileceğimi planlamadım ama aklımda böyle bir şey var.
MAALESEF ŞİDDET, TOPLUMUMUZUN EN BÜYÜK YARASI. BU KONUDA, SÖYLEMLERİMİZİ, DAVRANIŞLARIMIZI VE DÜŞÜNCE TARZIMIZI KOMPLE DEĞİŞTİRMELİ, ŞİDDETİN NORMALLEŞTİRİLMESİNE SESSİZ KALMAMALIYIZ.
Kadına şiddet en önemli kanayan yaralarımızdan biri. 2021 yılında neredeyse her gün en az bir ya da birkaç kadının katledildiği haberini alıyoruz. Bu durum hakikaten çok üzücü boyutlarda artık. Siz kadına şiddete karşı bir çözüm önerisi sunmak isteseniz ne önerirdiniz?
öncelikle şiddet konusunda herkesin kendi söylemine dikkat etmesi gerekir. Şiddetle ilgili haber yapma dilinden tutun da sosyal medya yorumlarına kadar herkes ne söylediğine ve yazdığına çok dikkat etmeli. Farkında olarak veya olmayarak şiddetin normalleştirilmesi ve mağdurların itibarsızlaştırılmasının önü açılıyor. Şiddet demek travma demektir. Başlı başına travma sebebi olan bir konuda bilinçsiz bir şekilde konuşmak ve yazmak, bu travmanın düzeyini artırarak hem mağdura hem de mağdur yakınlarına daha büyük zarar veriyor. Bu da duygusal ve psikolojik şiddetin bir çeşididir. Fiziksel şiddet vakalarının sayısı o kadar fazla ki, şiddet haberi okumadığımız bir tek günümüz dahi yok. Maalesef şiddet, toplumumuzun en büyük yarası. Bu konuda, söylemlerimizi, davranışlarımızı ve düşünce tarzımızı komple değiştirmeli, şiddetin normalleştirilmesine sessiz kalmamalıyız.
Bu konuda çalışan, farkındalık oluşturan ve bunlarla ilgili empati yapmamızı sağlayan, sivil toplum örgütleri, dernekler ve kolektifler çalışmalara katılabilir, yayınlarını takip edebilir, seslerini duyurmalarına yardım edebilir ve hatta imkânımız varsa bizler de gönüllü olarak çalışabiliriz.
“Ben ne yapabilirim ki?” diye kendimizi bu durumun dışında tutmak yerine, biz de elimizi taşın altına koyabiliriz. Genel olarak baktığımızda sadece kadına karşı işlenmiyor bu suçlar. Çocuklara ve hayvanlara karşı şiddet de çok yüksek düzeyde. Bu konunun çözümü için, canla başla emek veren yüzlerce insan var ancak bu sorun, sadece belli başlı kişilerin ve sivil toplum kuruluşlarının tek başlarına verebileceği bir mücadele değil. Toplum olarak buna karşı durmalıyız. Tabii ki her şeyin temeli eğitim. Bireylerin şiddet eğilimleri çok küçük yaştan itibaren başlıyor. Çocuklarımızı yetiştirirken, bu konuda yetkin ve yetkili kişilerin önerilerini mutlaka dikkate almalıyız. Bunun yanı sıra yasaların en kısa zamanda düzenlenip, cezaların ağırlaştırılması ve şiddet suçlarıyla ilgili hızlı uygulanması gerekir. Adalet hızlı tecelli etmezse toplum vicdanındaki yara da iyileşmez. Şiddet ve şiddetin yıkıcı etkileri ile ilgili konular, temel eğitim sistemi içinde yer almalı.
Çok sıkı bir hayvan seversiniz. Onlarla ilgili de çalışmalarınız var mı?
Hayvan ve doğa aşığıyım ben. Bir dernek veya kuruluş çatısı altında bir çalışmam yok. Eşim de ben de geçmişte pek çok hayvan sever grup içerisinde bulunup, gönüllü çalışmalara katıldık ancak son birkaç yıldır kendi başımıza çalışıyoruz. Gücümüzün yettiği kadar sokakta yaşayan canlarımızın tedavilerini üstleniyor, beslenme ve barınmalarını sağlıyoruz. Evdeki çocuklarımızın dışında, şu anda aktif olarak bakımını üstlendiğimiz iki köpek ve yirmi iki tane kedimiz var. Bu canların bir kısmı eve girip çıkıyor. Dileyen evde uyuyor dileyen bahçemizde kendileri için özel olarak yaptırdığımız, ısı yalıtımlı kedi evlerinde kalıyor. Köpeklerimiz biraz daha özgür ruhlu oldukları için ya bahçedeki küçük müştemilatta ya da mutfağın önündeki korunaklı alanda uyumayı tercih ediyorlar. Bunların dışında evde bizimle birlikte yaşayan bir köpeğimiz ve iki kedimiz daha var.
Tabii ki başka bölgelerde emek veren değerli insanların, çabalarının duyulması için, onlar adına sosyal medyadan da sürekli paylaşım desteğinde bulunuyoruz. Seslerinin duyulması ve desteklenmeleri çok önemli.
On parmağınızda on marifet desem yeridir. İletişimcisiniz, bunun yanı sıra çok başarılı bir koçluk kariyeriniz var, köşe yazarlığı yapıyorsunuz, kadın girişimciler için destek projeleri düzenliyorsunuz. Başka ne gibi projeleri var Çiğdem Çalışkanoğlu’nun?
Pek çok konuda zorluk yaşayan insan var. Bunların başında çocuklar ve gençler geliyor. Marka iletişim ve PR alanında yaptığım çalışmalarda, gençlerle çalışmayı ve onlardan hizmet almayı tercih ediyorum çünkü gençlerin vizyonuna çok değer veriyorum ve onlardan ilham alıyorum. Bizim bakmadığımız açılardan bakıyorlar hayata. Ülkemizde genç işsizliğinin büyük bir sorun olmasının yanı sıra, kariyer başlangıç aşamasında gençlere pek şans verilmediğini görmek beni çok üzüyor. Gençlerin desteklenmesi, cesaretlendirilmesi ve takdir edilmeleri çok önemli. Bu konuda bir şeyler yapmak istiyorum ancak henüz netleşmedi. Şu anda Tittus Kollektif adlı, tamamen genç sanatçılardan oluşan değerli bir oluşumla yakın ilişkiler içindeyiz. Bu oluşumun başında da çok değerli bir genç kızımız sevgili, Kibella Geçmen var. Beraber yaptığımız işler dışında, sosyal sorumluluk adına da projeler geliştirmek üzerine çalışmalarımız var. Netleştiği zaman konuyu gündeme getireceğiz.
Diğer bir konu ise tedavisi çok pahalı olan hastalıklarla boğuşan çocuklarımız. Bu konuda pek çok insan olağanüstü çaba sarf ediyor ancak yine de yetmiyor. Kendi adıma ben de elimden geldiği kadar bağış yapmaya, ailelerin seslerini duyurmaya ve başka insanları da bağış yapması için teşvik etmeye çalışıyorum.
Sırası gelmişken bir kez daha altını çizmek istiyorum. Lütfen görmezden gelmeyelim. Arkamızı dönmeyelim. Az çok demeden yardım etmeye çalışalım. Buna imkânımız yoksa bile en azından paylaşım desteği sağlayalım.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Dünyayı sadece kendi gerçeğimize göre değerlendirmeyelim. Dünya biz ve en yakın çevremizden ibaret değil. Bizler sosyal varlıklarız ve bizim dışımızda başka canlılarla birlikte paylaşmamız gereken bir dünya var. İçindeki her şeyle birlikte bu dünyaya ve değerlerine sahip çıkalım. Sahip çıkmak, korumak, kollamak ve destek olmak maalesef sadece maddi bağış yapmak gibi algılanıyor. Oysa maddiyattan daha değerli birçok destek çeşidi var. Elimizden geldiğince empati kuralım. Yalnızlık, değersizlik ve yoksunluk duygusu insanı çok yıpratan ve zarar veren duygulardır. Özellikle pandemiyle birlikte iyice gözle görülür bir hale gelen bu duygularla ilgili etrafımıza karşı duyarlı olalım. Yardıma ihtiyacı olana yardım, desteğe ihtiyacı olana destek, takdire ihtiyacı olana takdir, cesarete ihtiyacı olana cesaret verelim. Merry Brown’un da dediği gibi ‘Başkasının yaşamasına yardım etmeyen , yaşadığını iddia edemez.’
DİNÇER KARACALAR -İSTANBUL